Maalesef aracılara
mal satan firmalarımız “içten” sebeplerle müthiş bir karsızlık problemi
yaşamaktadırlar. Çünkü
satıcılar ve satış departmanları sürekli müşteriler lehine taviz ister patronlarından.
Örneğin; firmalarından fiyatları düşürmelerini, zam yapmamalarını, daha fazla
iskonto vermelerini, müşteriyi ekstra mal veya hediye gibi araçlarla
ödüllendirmeyi talep ederler. Kimi zaman rakiplerin fiyatlarını öne sürerek, kimi zaman
firmalarının ürünlerindeki dezavantajları kullanarak, kimi zaman henüz marka
(bilinir) olamadıklarını iddia ederek, kimi zaman talep daralmasından dem
vurarak, kimi zaman rakip sayısının arttığını söyleyerek, kimi zaman “ama
rakiplerimiz bunları veriyor” diyerek, kimi zaman müşteriyi kazanmak adına bu
tavizleri talep ederler. Satıcılarının bu atmasyon argümanlarına inanan ve
satıcılarına dur diyemeyen patronlar da bu tavizleri maalesef verir. Sonuç;
eriyen karlar, hatta zararına yapılan satışlardır.
Peki neden
satıcılar müşterileri/bayileri lehine aşırı taviz koparma peşindedirler? Birçok
firmada satıcılar hedefli ve primli çalışırlar. Satıcılar her geçen yıl satışlarını
artırmak zorundadırlar. Satıcıların üzerinde satış baskısı vardır. Hedefini gerçekleştiremeyen bir
satıcı hem prim kazanamaz, hem de kendini kötü hisseder. Dolayısıyla bazı
satıcılar satışı kolaylaştırmak için müşteriye daha fazla avantaj sunma
peşindedir. Satışta
daha başarılı olmak ve verilen hedefleri tutturmak için “yeteneklerini artırıp
daha çok çaba sarf etmek” onlar için daha zor bir yoldur. Kolayı ise firmanın
taviz vermesidir. Satıcının bu
ruh halini değiştirmek çok zordur. Hatta bu ruh hali öyle bir aşamaya gelmiştir
ki, satıcı maaşını ve primini aldığı firma açısından değil, müşterisi (bayisi)
açısından olaylara bakmaya çalışır. Hele hele müşteri satıcıya iyi davranıyorsa
(güler yüz gösteriyor ve ikramlarda bulunuyorsa) satıcı daha bayi talep
etmeden, bayiye avantajlar koparma çabası içine girer. Ben bunu Stokholm Sendromuna
(*) benzetirim.
Aslında
müşterileri adına satış politikalarında ve ticaret ilkelerinden sürekli taviz
talep etmek satıcının kendi ayağına sıktığı bir kurşundur. Çünkü müşterilere
taviz vererek satış yapan firmaların vasıflı satıcılara ihtiyacı yoktur. Çünkü
ürünler fiyatlarıyla kendiliğinden satılmaktadır. Satıcıları yüzünden fiyat
rekabetine giren firmalar zamanla vasıflı satıcılarını işten çıkarır vasıfsız
satıcıları işe alır. Hatta satıcı sayısını azaltır.
Özetle
bazı satıcıların bayileri adına firmasından talep ettiği tavize boyun eğilirse
hem firma hem satıcı kaybetmektedir. Firmaların taviz talep eden satıcıları ve
bayileri karşısında kemik duruş sergilemesi ve hayır diyebilmesi çok önemlidir.
Bu tavizlere dur diyemeyen firmaların sonu mutlaka hüsrandır.
*Stokholm sendromu, rehinenin kendisini
rehin alan terörist kişiye karşı duygusal anlamda sempati ve empati oluşturması
olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan literatür terimdir. Psikiyatr Nils
Bejerot tarafından adlandırılan sendrom, ismini 1973 yılında İsveç'in
başkenti Stokholm'de
yaşanan bir olaydan almaktadır. Banka soyguncusu tarafından altı gün
boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır. Serbest
kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek kendisini rehin
alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler. Stokholm sendromu birçok
rehine olayında yaşanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder