Samsung etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Samsung etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Aralık 2014 Pazartesi

Vizyon ve Rekabet Gücümüz

Ülkemizde marka yönetimi, marka bilinirliği, ciro, ihracat, en beğenilen şirket ve benzeri konularda başarılı görülen Arçelik ve Vestel’in dünya ölçeğinde gerçekten başarılı olup olmadığını ancak benzer hikayesi olan bir dünya markası ile kıyaslarsak anlayabiliriz. Geçmişte benzer şartlara sahip olduğumuz (hatta 1950 yılında kurtarmaya gittiğimizde kişi başı geliri bizimkinin beşte biri olan) Güney Kore’den Samsung markası doğru bir benchmark olabilir. 

Samsung, Arçelik ve Vestel. Bu 3 marka da beyaz eşyacıdır ve tüketici elektroniğinde vardırlar. Vestel 1980’li yıllarda elektronik aletler ile pazara girdikten sonra 2000’li yıllarda beyaz eşyacı olmuştur. 1938 yılında bir sanayi şirketi olarak kurulan Samsung 1960’li yılların sonunda tüketici elektroniğine ve beyaz eşyaya girmiştir.  Arçelik de 1955 yılında beyaz eşya üretimine başlamıştır. Yani en kıdemlisi Arçelik’tir.

1998 yılında Samsung’un tüketici elektroniği ve beyaz eşya alanındaki cirosu 4 milyar dolar, Arçelik’in 2,5 milyar dolar, Vestel’in de 1,5 milyar dolar idi. 2014 yılında Samsung’un cirosunun 150 milyar dolar, Arçelik’in 5 milyar dolar, Vestel’in de 4 milyar dolar olması bekleniyor.

Fark neden bu kadar açıldı?

Birçok sebep sıralanabilir; istikrarlı ekonomi, devlet teşviki, eğitimli insan gücü, Çin ve Japonya’ya coğrafi yakınlık, girişimci ruh, arge ve inovasyona verilen önem, hatta ahlak ve din farkı bile diyebilirsiniz. Bence ileri görüşlülük (vizyon) ve dünya markası yaratma hırsları (rekabet güçleri) bu gelişimi sağladı. Güney Kore’yi ve markalarını incelediğimde girişimcisinden siyasetçisine, bürokratından öğretmenine dünya markası yaratma peşinde olduklarını görüyorum.  

Nitekim, 1990’ların başında hayatımıza giren cep telefonlarının, bir gün gelecek elektronik eşya piyasasının en karlı ve en stratejik cihazı olacağını Samsung bizim Arçelik ve Vestel’den daha önce görecekti. Samsung cep telefonu işine 1998 yılında, Arçelik 2004 yılında, Vestel de 2014 yılında girdi. Arçelik piyasaya girdiğinde henüz akıllı telefonlar yoktu, ilkel telefonlar vardı ve Arçelik bu kadar basit bir alanda dahi at koşturamayacağını düşünüp bir süre sonra piyasadan çıktı. Merak ediyorum, koskoca Arçelik’te o dönemde telefonların akıllanabileceğini düşünen bir Allah’ın kulu oldu mu? (Bana göre akıllı telefonların öncüsü ilkel cep telefonları değil, avuç içi bilgisayarlardır (Palmtop). Arçelik veya Vestel’in arge’sinde çalışan bir mühendisin Palmtopların cep telefonu özelliği de kazanabileceğini görememesine inanamıyorum.) İlkel cep telefonu yerine palmtoptan bozma akıllı telefon üzerine çalışsalardı şimdi Samsung veya iPhone yerine dünya Arçelik’in telefonlarını kullanır olurdu.

Arçelik isminden de akıllı telefon mu olurmuş dediğinizin farkındayım. Haklısınız, bu güzide firmamız zaten uluslararası arenada handikaplı bir isim olan Arçelik’i öldürüp, tamamen Beko’yu kullanmadığı sürece, ondan ne köy olur ne kasaba, ne de dünya markası. Hayır, bu tavırlarıyla çakma dünya markası Beko’nun da önünü tıkıyorlar. Son on yılda tonla marka aldılar, ihracatı bırakıp uluslararası pazarlama yapmaya başladılar, onlarca marka danışmanı da Arçelik’ten kurtulun dedi, ama hala Arçelik’ten kurtulma ve Beko’yu amiral gemi yapmayı akıl edemediler. Neymiş; Arçelik bu ülkenin köklü ve güçlü markasıymış. Sorarım o zaman neden Beko ile Arçelik’i birbirinden farklılaştıramadın? Neden onlarca marka almana rağmen istediğin sıçramayı yapamadın? Neden hemen hemen aynı şartlarda rekabet ettiğin Samsung’a geçildin?

Söyleyeyim; marka ismi fetişizmi marka yönetiminin ve pazarlama stratejisinin önündeki en büyük engeldir. Arçelik firma adı olarak kalabilir ama marka adı olarak mutlaka öldürülmelidir. Bütün güç Beko’ya yatırılmalıdır.

Arçelik yöneticilerinin ve sahiplerinin Arçelik ismi konusundaki basiret bağlanmalarının cep telefonu konusunda da nüksetmesi son derece doğal. Buraya yazıyorum; CEO değişecek ve akıllı telefon işine girecekler ama ellerinin ucuyla tutacakları için tekrar çıkacaklar. Demedi demeyin.

Vestel de başka bir vizyonsuzluk örneği. 2000’li yıllarda Euro RSCG Klan reklam ajansında çalışırken zamanın arge müdürü (veya üretim müdürü de olabilir) brifing için ajansımıza geldiğinde, öneri olarak palmtoplu cep telefonu üretmelerini söylediğimde (akıllı telefon demek aklıma gelmemişti), gülmüş ve böyle mutant bir ürüne gerek olmadığını söylemişti. Akıl yaşta değil baştadır demek isterdim ama mütevazılığın gözü kör olsun.     

Aslında bu markalarımızın en büyük problemi inovatif fikri değerlendirememeleri bence. 20 yıldır iş dünyasını çok yakından takip ediyorum (bunun son 11 yılı danışmanlıkla geçti), hangi firmalar nasıl yükseldi, nasıl alçaldı, sektörlerin dünyayla rekabet durumu ne, ne tip ürünlerin geleceği var hasbel kader görebiliyorum. Birçok başarılı pazarlama ve marka yönetimi uygulamasının arkasında inovatif fikirleriyle reklamcıları ve marka danışmanlarını görüyorum.  Buna rağmen firmalar reklamcılarından ve marka danışmanlarından yeterince faydalanabiliyor mu? Yeri geldiğinde “stratejik ortak” dedikleri bu tedarikçilerini nasıl kullandıklarını söyleyeyim. Reklamajansını grafik atölyesi görür ücretini kıstıkça kısar, marka danışmanı ile çalışmayı ise aklına bile getirmez, getirenler de süs bitkisi gibi kullanır. Hâlbuki markaların asıl “dünyayla rekabet güçleri” bunlardır. Tüketicilerin ne istediğini, dünyanın nereye gittiğini çok iyi takip eden bu fütürist hafiyeler çok iyi ürün/hizmet fikri yumurtlayabilirler. Özellikle marka danışmanları firmalara/markalara dünyayla nasıl rekabet edebileceklerini gösterebilirler. İllüzyondan ibaret olan vizyonlarını açabilir, geleceği görmelerini sağlayabilirler. (Biliyorum boşa konuşuyorum; bizim patronlar akıl almaz, akıl verir.)

Önceden uyardığım veya uyarmak istediğim firmaların geleceğe yenilmelerine ifrit oluyorum. (Güven Bey, maalesef patronlar ve CEO’lar, hatta reklamcılar dahi, bize, marka danışmanlarına kulak vermezse “bu topraklardan daha yüzyıl dünya markası çıkmaz”.  Markadaşlar olarak önce bu bariyeri aşmalıyız.)

Neyse konumuza geri dönelim. Yılların kaset ve küçük ev aletleri markası Raks kapanmadan önce son bir hamle olarak cep telefonu da piyasaya sundu (sanırım 1999 yılıydı) ama pazarlama, satış ve marka iletişimi alanında yaptığı hatalardan dolayı beklediği tepkiyi (talebi) alamadan iflas etti.

Bir zamanların efsanevi yerli bilgisayar markası Casper (efsanevi diyorum çünkü gerçekten masaüstü bilgisayarların revaçta olduğu dönemde Casper hem marka bilinirliğinde hem de satışlarda açık ara liderdi) ise ancak 2013 yılının ortalarında kendi modeli olan Via ile piyasaya girdi. Masaüstünde çok kazanırken kişisel tüketici elektroniğinin ne tarafa gideceğine pek kafa yarmayan ve geleceğe hazırlık yapmayan Casper, notebook’lara, ultrabook’lara ve tabletlere zamanında önem vermediği gibi cep telefonlarını da ürün portföyüne geç kattı. Zamanında kendilerini bu konularda uyarmıştık ama her şeyi bilen patron hastalığı yüzünden bize pek kulak asmamışlardı. (O zamanlar firmada bırakın arge departmanını bir tane bilgisayar mühendisi bile yoktu. Geleceğin nasıl şekilleneceğine dair beyin fırtınası toplantısı düzenlemeye kalktığımızda da mazereti olanlar yüzünden toplantıyı iptal etmiştik. Hatta hiç unutmuyorum, toplamacı bayilerinden çok kazandıkları için o dönemde %10’luk bir perakende pazar payı olan teknomarketlere satış yapmama kararı almışlardı da, geleceğin satış noktasının teknomarketler olacağına zorla ikna ederek, teknomarketlere satış birimi kurdurmuş ve teknomarketlerde nasıl ilerleyebileceklerini göstermiştik.) Erken kalkan yol alır. Casper erken uyarı sistemlerine (!) kulak tıkadığı için şimdi erken yola çıkmış rakiplerinin peşinde nal topluyor. Fiyat rekabetiyle ayakta kalmaya çalıştıkları için de doğru dürüst bir arge’ye bile hala sahip olamadıklarına eminim.

Vestel ise bu yılın son çeyreğinde akıllı telefon markası Venus’u piyasaya sundu. (Sen de mi Brütüs?) Aslında bir zamanlar tüketici elektroniğinde dinamik bir firma/marka olan Vestel’in cep telefonu ve akıllı telefon pazarına bu kadar geç girmesi hakikaten üzücü. (Maalesef Ahmet Nazif Zorlu’nun da vizyonu AVM sahibi olmakmış. Arge için ayıracağı sermayeyi Zincirlikuyu’da AVM yapmaya harcadı. Sanırım 1 milyar dolar harcamıştır. Bu parayı Vestel’in arge’sine harcasaydı şimdi Samsung’un karşısına bile dikilebilirdi.)

Vestel’in akıllı telefon alanındaki markası Venus için son derece cılız bir marka iletişim faaliyeti yürüttüklerini görüyorum. Bu da bana, bu işe “akıllı telefon bizde de var” demek için girmişler izlenimi veriyor.  Bu işte bir zamanlar Arçelik’in yaptığı gibi ilerlerseler, akıllı telefon sektörüne girdikleri gibi çıkarlar. Sessizce.

(Bir zamanlar Vestel ile aynı OSB’de üretim yapan Raks markasını Vestel neden almaz anlamıyorum. Venus yerine Raks markasıyla ilerlese daha fazla akıllı telefonlarından bahsettirir ve güzel tepkiler toplardı. Umarım bir marka danışmanıyla çalışıyorlardır ve ne yaptıklarını biliyorlardır.)


Bir gün gelecek elektronik cihazlar piyasasında marka yönetiminden anlayan, pazarlama zekası olan vizyoner bir genç marka ortaya çıkacak. 5-6 yıl içerisinde Casper’ı, Vestel’i, Arçelik’i katlayacak. Sonra da bu markalar “demek bu iş böyle yapılırmış” diyecek ama ne yapıldığını yine anlamayacaklar. Gördüklerini anlayabilseler Samsung ve iPhone örneğinden çok ders çıkarır, bize değil dünyaya hava atarlardı. Şimdi tek yapmamız gereken o genç markanın ülkemizden çıkması için dua etmek. Yoksa bu topraklardan başka türlü dünya markası çıkaramayacağız J

1 Ekim 2014 Çarşamba

iPhone - Galaxy Savaşları ve Rekabette Zamanlama

Kullanımdaki akıllı telefon sayısı 2 milyarı geçmiş ve bunların yarıya yakını da Samsung marka imiş. Bu yıl yaklaşık 600 milyon akıllı telefon satılması bekleniyormuş. Satışlarda Samsung’un pazar payı %25, en yakın rakibi Apple’ın ise %12 imiş. Yani Samsung’un Galaxy markası Apple’ın iPhone markasından iki kat daha fazla satıyormuş. Üstelik neredeyse Apple’a yakın fiyatlarla ürün sunmasına rağmen.

Ama şu anda dünyada iPhone 6 çılgınlığı yaşanıyor. 19 Eylül’de piyasaya sürülen iPhone 6 dan 11 günde 20 milyon adet satıldığı söyleniyor. Apple iPhone 6’yı Eylül ayında çıkaracağını neredeyse bir yıl öncesinden duyurdu. Peki Samsung buna karşın ne yaptı? Nisan ayında Galaxy S5’i çıkardı, S6’yı ise 2015 yılının Mart ayında çıkarması bekleniyor. iPhone 6’dan beş ay önce son modelini çıkaran, beş ay sonra da yeni modelini çıkaracak olan Samsung’un iPhone 6’ya meydanı neden böyle boş bıraktığını bir türlü anlamıyorum. Stratejik bir hata yaptıklarını düşünüyorum.

Çünkü şu anda hedef kitlesinin belki küçük bir bölümü iPhone 6 almış durumda, Mart ayına kadar önemli bir bölümü iPhone 6 almış olacak. Mart ayında Galaxy S6 çıktığında yeterince hedef kitle bulamayabilir.

Peki Samsung ne yapabilirdi? iPhone 6’ya nasıl cevap vermeliydi? Öncelikle Galaxy S5’in fiyatlarını Haziran ayından itibaren kademeli olarak düşürerek akıllı telefonlarını yenilemek isteyenleri müşterisi yapmalıydı. Ardından iPhone 6 için bekleyenlerin aklını çelmek için Ağustos ayı ortasında Galaxy S6’yı piyasaya sunmalıydı. Böylece iPhone 6’ya olan bugünkü talebi bir nebze olsun azaltabilirdi. Şu anda yer gök iPhone. Satışları senin yarın da olsa bir rakibe bu kadar oynama alanı ve öne çıkma fırsatı verilmemelidir.

Neyse, Samsung’un elbette bir bildiği vardır? (Belki de pazar payı ve rekabet ortamı ona yeterlidir)


1 Mayıs 2014 Perşembe

Ne olacak Microsoft’un hali?


Yıllardır bilgisayarlar kullanıcılarının en çok tercih ettiği işletim sistemi olan Windows’un sahibi Microsoft, 8 yıl önce mobil cihazların “ben geliyorum” diyen krallığını göremediği gibi bir yıl öncesine kadar da uyanamamıştı. IBM’in düştüğü hatayla bireysel pazarı boşlayarak profesyonel pazarı amiral gemi bellemişti. Yeni ve devrimci ürünler bulmaya çalışmak yerine amiral ürünleri olan Windows ve Office’i sağmaya devam etmenin geleceği kurtaracağını sanıyorlardı. iPhone, iOS, Google, Android, Samsung gibi bireysel teknolojilere yatırım yaparak sürdürülebilir büyümede başarılı olan rakipleri Microsoft’un önünden hızla geçmesine rağmen rekabete ısrarla ayak uydurmadılar. Boş bıraktıkları alanlarda devasa rakipler yarattılar. Windows ve Office’nin 20 yıllık başarısı egolarını öyle kabartmış ki; Apple, Google ve Samsung karşısındaki yenilgilerini dahi objektif bir şekilde kabullenemediler. (Bir bilişim teknolojileri liderinin teknolojinin nereye gittiğini bu kadar geç fark etmesi de ayrı bir yazının konusu.) 

Mobil teknolojilerde hem yazılım, hem uygulamalar, hem de cihazlar anlamında fersah fersah geride kalan Microsoft son bir yıldır sessiz sedasız adımlar atıyor. Arkasında tam duramadıkları tablet denemesi Surface “saldım çayıra Mevlam kayıra” misali pazarda ilerliyor. Microsoft, geleceği göremeyen bir başka teknoloji firması olan Nokia’ya geçen sene ortak olarak ve Android ile yarışabilmek için Windows Phone 8’i çıkararak çok gerilerden de olsa cılız bir atak (bana göre taklit) yapmasına rağmen hala mobil bilişim teknolojileri alanında epey gerilerde. Bir, bir buçuk yıldır Nokia ile ortaklaşa çalışmalarına rağmen Lumia ve Windows Phone 8’den başka bir şey çıkaramadılar ortaya. Dağ fare doğurdu anlayacağınız.

Tablet, akıllı telefon ve mobiliteye uygun işletim sistemine rağmen Microsoft mobil teknoloji pazarında hala söz sahibi değil. Çünkü cesur adımlar atamayan hantal bir teknoloji firmasına dönmüşler. Babam “akıllı nasıl geçeceğini düşünürken deli nehrin karşısına geçermiş” diye öğüt verirdi. Microsoft’un sorunu da bu sanırım. Aşırı “iyice düşün”, “bekle gör” modundalar. Yalnız bu kadar bekleyince “atı alan Üsküdar’ı geçmiş” oluyor. Sadece rakiplerine bir alanda geçilmekle kalsa o da iyi. Akıllı telefonlarda ve tablet bilgisayarlarda çoğunlukla kullanılan işletim sistemi olan Android, bir bakarsınız dizüstü ve masaüstü bilgisayarların da işletim istemi oluvermiş. Yetmemiş bir de iş programları çıkarmış. Windows’un ve Office’in tahtını sallıyor. Olur mu, olur.

Microsoft bu tehlikenin farkında mı? Hiç sanmıyorum. Baksanıza, yıllardır bulut teknolojisine çok bel bağlamış durumdalar. Veri dopolama ve depolanan veriyi anında kullandırma, buluttan yazılım kullandırtma, internet üzerinden çoklu ve anında iletişim gibi alanlardan sürdürülebilir büyüme çıkarmaları çok zor. Üzerinde çalıştıkları bu teknolojileri daha iyisini sunabilecek on binlerce teknoloji firması var dünyada. Geçiniz bunları.

Bill Gates ve Steve Ballmer demeçlerinde geleceğin mobil teknolojilerde olduğunu, insanların hayatını kolaylaştıracak teknolojilerin daima kazanacağını söylemelerine rağmen Microsoft’un son 10 yıldır uyuyan güzel olması çok ilginç. Microsoft’ın kıçı bir tarafa başı başka tarafa gidiyor anlaşılan. Microsoft’u kurtaracak tek şey “proaktif firma” olmak olabilir. Onların boyutunda “temkinli firma” olmak demek “hantal firma” olmak demektir. Yeni çıkan teknolojileri iyice analiz ettikten sonra gelecek gördüklerine yatırım yapma stratejisini bırakıp, yeni teknolojiler geliştirmek üzere, rakipleri (Apple, Samsung, Google…) gibi biraz “deli firma” olmayı denemeliler. Risk almaktan korkmamalılar. Aldıkları tek risk başka teknoloji firmalarını satın almak. Bu stratejiden de pek bir şey çıkaramadıkları ortada. (Danışmanları her halde onlara büyük balık, küçük balık, hızlı balık hikâyelerini anlatıyordur. Yüzlerce öğüt öğrenmektense, birkaç öğütün üzerine derinlikli düşünmek daha ders vericidir. Balık hikâyelerine/öğütlerine odaklanmalarını öneririm.)

Geçen hafta gazetede çıkan haberlere göre Nokia tamamen Microsoft’un olmuş. Microsoft için mobil teknolojilerde olabilmenin ve ilerleyebilmenin tek şartı bir cihaz firmasını satın almaktı ve aldı da. Android’in başarısı ve yaygınlığı karşısında da yapacak bir şeyleri de yok açıkçası. Hiçbir aklı başında akıllı telefon ve tablet üreticisi Android’siz başarılı olamaz günümüzde. (Nitekim Sony, HTC ve LG gibi devler Android’i tercih ediyor. Bana göre Blackberry de Android’i tercih ederse içinde bulunduğu sıkıntılardan çıkabilir.) Çünkü Android’in sadece telefon işletim sistemi değil, uygulama ekosistemi de çok başarılı. Dolayısıyla mobil cihaz üreticileri Microsoft’un mobil yazılımlarına ürünlerinde yer vermiyorlar. (Apple’ın iPhone, iPad ve iOS markaları ve uygulama ekosistemini kendi içinde bir bütün olarak görüyor ve ayrı bir yerde tutuyorum. Zaten Android ve Samsung’un yenemeyeceği tek firma şimdilik Apple’dır. Yeter ki Apple, Steve Jobs’ın inovasyonlarına devam etsin.)

Microsoft mobil teknolojiler ve akıllı telefonlar alanında erken davransaydı bugün akıllı telefonlar ve tabletlerde Android yerine Windows olacaktı. Öyle olunca da Nokia’yı almak zorunda kalmayacaktı. Örneğin Google, Android ile akıllı telefonlara ve tabletlere tamamen “bulaşmış” durumdayken Motorola’yı alması büyük bir hataydı. Nitekim Motorola’yı bu yılın başında Lenovo’ya sattılar. (Motorola’nın önemli patentlerini elde etmenin dışında bu alımdan bir fayda da elde edemediler) Satmasalardı Android, Motorola’ya özel bir yazılım haline gelebilirdi. Yanlıştan zamanında döndüler. Apple (Steve Jobs demek daha doğru olur) gibi bir iraden ve vizyonun yoksa mobil teknolojide yazılım ve cihazı bir arada sunmamalısın. Ama Microsoft’un başka seçeneği yok. Apple gibi kendi yazılımına özel akıllı telefonlar ve tabletler ortaya koymak zorundalar. Bu yüzden Nokia’yı almak onlar için doğru strateji. Başarılı olurlarsa dizüstü ve masaüstü bilgisayarlardaki Windows’lardan güç alabilirler ve Windows’u diğer mobil cihaz markaların işletim sistemi yapabilirler.

Microsoft, Google’a yenilmek istemiyorsa Nokia üzerinden akıllı telefon ve mobil tablet piyasasına sızmanın yolunu bulmak zorunda. Yoksa tarih olacaklar. Microsoft’u Google karşısında, Windows’u Android karşısında, Nokia’yı Samsung karşısında, Surface’i iPad karşısında öne çıkaracak stratejiler kabak gibi ortada olmasına rağmen Microsoft’un bunu görebileceğini zannetmiyorum. Dediğim gibi çok hantal firma ve pazarlama zekalarını da kaybetmişler. Sanırım sonları IBM’den farksız olmayacak.

Benim bir çıkış önerim var ama neyse J


Not: Bu yazıyı yazdıktan sonra (28 Nisan 2014’te) yayınlanan Nokia Lumia reklamında Nokia logosu yerine Microsoft logosu kullanılmış. Microsoft geç de olsa Arap saçına dönen marka mimarisini düzeltmek adına bir adım atmış oldu.  

1 Nisan 2014 Salı

Güney Kore’den nasıl ders çıkarmalı?

Bu topraklardan dünya markası çıkması için çabalıyoruz. Yönümüz batıya dönük olduğu için batının dünya markalarına bakıp bakıp “biz bunlara yetişemeyiz, gardaş” diyoruz.

Oysa uzak doğumuzda Güney Kore gibi bir örnek var. 1950’li yılların başında NATO gücü olarak Güney Kore’yi korumaya gittiğimizde dünyanın en fakir ülkelerinden biriymiş. Kore gazilerimiz Kore halkının yoksulluğunu, sefilliğini, açlığını, eğitimsizliğini anlatır dururmuş. O zamanki kişi başı geliri bizimkinin beşte biriymiş. Ama o halk, o ülke, o devlet 60 yılda inanılmazı başarmış. Yarı devletçi, yarı kapitalist bir yapıyla, 5 yıllık kalkınma planlarıyla bugünkü refah düzeyine erişmiş. Üretmiş, satmış, dünyaca talep edilen ve tüketilen markalar yaratmış. Ve şu anda kişi başı gelir bizimkinin iki katı. Çok gerimizden başlayıp önümüze geçmişler. 2013 yılı için hedeflediğimiz ihracatı geçen sene yakaladılar. Nüfusları 50 milyon (bizden 25 milyon eksik) ama internete girip çıkan insan sayısı bizden fazla. Üniversite mezunu sayısı da bizden fazla. Ar-Ge’ye de inanılmaz bütçe ayırıyorlar. Haliyle dünya markaları da bizden fazla. (Bizim dünya markamız yok ki diyenleri duyar gibi oluyorum) Şu anda dünyanın belki de bir numaralı teknoloji markası olan Samsung bir Güney Kore markası. Akıllı telefon ve tablet bilgisayarda Apple’a kök söktürüyor. Daha bitmedi LG de Güney Koreli. Otomotivde Hyundai, Kia, Daweoo, Ssang Yong markalarını bilmeyeniniz var mı?  Kulağınıza çalınan diğer dev Güney Kore markaları; Kumho (otomobil lastiği), Romanson (saat). Dünyada kendi alanında ilk 3’e giren Güney Koreli ara ürün üreticilerini saymıyorum bile.

Peki Güney Kore’nin dünya markaları yaratma başarısının altında sizce ne yatıyor? Hemen “üretim” demeyin. Üret üret nereye kadar? Çin de üretiyor, Türkiye de. Ama yok pahasına satmak için üretiyor. Dünyanın fasoncusu olmak bir şey kazandırmıyor. Evet, Güney Kore de dünyanın fasoncusu olarak işe başladı ama pazarlamayı öğrendi, marka yaratmakta cesur davrandı. Biz hala “otomotivde geç kaldık” diyor, yerli marka yaratmak isteyenlere “aptal” gözüyle bakıyoruz. Samsung ile aynı ayarda (ürün gamına sahip) olan Arçelik cep telefonu veya akıllı telefon konusunda “bu bizim boyumuzu aşar” deyip kenara çekildi. Halbuki 20 sene sonra akıllı telefon üretiyor olacak ama, o zaman geldiğinde sektör karsız hale geleceği için yok pahasına üretip satacak. Bir zamanlar tüplü televizyonda dünyanın hamallığını yaptığı gibi olacak.

Şimdi soruyorum size; “Dünya markası yaratmamak” bize biçilen rol mü, yoksa kendi kendimize biçtiğimiz rol mü? Güney Kore örneğine bakın ve karar verin.


İş adamlarımız dünya markası yaratmak için daha cesur davranmak zorunda. Şirketlerine mühendisleri toplamayı marifet saymaktan vazgeçmeliler. O zaten olmak zorunda. Asıl pazarlama zekası olan insan kaynağı bulmak ve yetiştirmek zorundalar. O zaman 20 yıl içerisinde 10 tane dünya markamız olur.

1 Kasım 2011 Salı

Samsung telefonları Apple’ın iPhone’larına rakip olabilir mi?


Telefon teknolojisinin bilgisayar teknolojisiyle bütünleşeceğini bundan 10 sene önce de yazmıştım. Hatta danışmanlık yaptığım Casper’ın 2006 yılında uzak doğulu HTC telefonlarını Türkiye’ye getirme girişimi sırasında kendilerine Casper ve HTC’leri bir mause hareketiyle birbirine dosya aktarabilen ara yazılım geliştirmelerini dahi önermiştim. Şimdi ortalığı akıllı telefon denen, bilgisayarların bazı yeteneklerine sahip telefonlar kaplamış durumda.

Nokia bir sürü abuk sabuk telefon modeli geliştireceğine akıllı telefon teknolojisine odaklansaydı hala liderdi. 5-6 yıl öncesinin pazar liderinin yakın geleceği görememesi ne acı.

Akıllı telefonların, bilgisayarlardan rol çalacağını göremeyen Microsoft’un telefon yazılımı geliştirmede, hatta Windows’larla entegre çalışabilen telefon yazılımı geliştirmede geç kalmasını da hayretle karşılıyorum. Microsoft’un, yeni yetme Google’ın Android’ine yenilmesinin sonuçları çok vahim olacak. Kenara yazın; Google, Android yazılımının bilgisayar işletim sistemi versiyonunu çıkardığı gün Microsoft’un değeri dörtte birine düşecek. Eee, atalar boşuna “akıl yaşta değil baştadır” dememmiş.

Kıran kırana geçen telefon rekabetinde Apple’ın iPhone marka telefonları tüm rakiplerine fark atmış durumda. Hem dünyanın en pahalı telefonu hem de herkesin elinde. Guruların “rakiplerinizden farklılaşırsanız hiç kimse sizle rekabet edemez” nasihatini Apple her alanda olduğu gibi telefon alanında da uyguladı ve bir numara oldu. (Umarım Apple’ın yeni yöneticileri Steve Jobs’ın başarısının “farklılaşmada” olduğunu anlamışlardır. Yoksa teknoloji dünyasında kendine özgü olan ve sürekli farklılık yaratan şirket kalmayacak)

Geleceğin akıllı telefonlarda olduğunu geç de olsa iyi kavrayan bir marka da Samsung. Yalnız aşırı “me too” (bende de var) yaklaşımını bir an önce terk etmeli. Kendine özgü bir çizgi izlemeli. 50’nin üzerinde akıllı telefon modeli üzerinde çalışacağına iPhone’dan farklı ne yapabilirime odaklanmalılar.  Çünkü mobil telefon alanında yapılabileceklerin sınırı yok. Ama Samsung 50 farklı model geliştirmeye odaklanırsa çok yakında cep telefonu birimini kapar veya satar. Her ne kadar şu anda iPhone ile kafa kafaya rekabet ediyor olsalar da, iPhone kadar karlı olduklarını sanmıyorum. 


Web sitem: www.muratsaylan.com  
Diğer blog'um: http://muratsaylan.blogspot.com