15 Kasım 2014 Cumartesi

Marka Şehir İstanbul’un Değerlendirilmeyen Eserleri

Tarihi söylencelere göre İstanbul, Avrupa’dan gelen göçmenlerin (belki de Balkanlar üzerinden gelen Asyalıların) bugünkü Sarayburnu’na geldiklerinde bölgeye hayran olmaları ve yerleşmeye karar vermeleriyle kurulmuş. (Daha sonra Bizans surlarıyla çevrilecek olan bu bölgeye bugün tarihi yarım ada denmektedir.) Söylenceye göre; ilk yerleşenler karşı kıyıda (bugünkü Üsküdar, Haydarpaşa, Kadıköy bölgesi olsa gerek) bulunan köylerdeki insanları tarihi yarım adayı keşfedemedikleri ve bu tarafa geçmedikleri için körlükle suçlamışlar. 

İstanbul denince aklınıza ne tür siluetler gelir?

Boğaziçi ve FSM köprüleri, tarihi camiler (Ayasofya, Sultan Ahmet, Beyazıt, Fatih, Selimiye, Ortaköy ve diğer camiler), Kız Kulesi, Galata Kulesi, Beyazıt Kulesi, Haliç’deki köprüler, Anadolu ve Rumeli hisarları, Kuleli Askeri Lisesi, Topkapı Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Çırağan Sarayı, Haydarpaşa Garı, Boğaz, Haliç, Beyoğlu tramvayı, şehir hatları vapurları… İstanbul silueti denince aklınıza yukarıdaki saydıklarımın yarısının ancak geleceğine eminim. Merak etmeyin tasarımcıların da aklına 5-6 yer gelir ve İstanbul’u tanıtan görsellerde de en bilinen siluetler kullanılır. Bkz: alttaki resim.


Sizler gibi pek çok insanın aklına haklı olarak gelmeyen 3 harika mimari yapıdan bahsedeceğim. İstanbul’un Marmara denizinden girerken sağ tarafında yan yana bulunan bu üç yapı ortaya çıkarılabilirse (!) İstanbul’un marka değerine çok şey katılacağına inanıyorum. Hatta bu eserler kısa sürede yukarıdaki İstanbul silueti görsellerinde yer bile bulabilir.

Yakından görseniz veya alıcı gözle baksanız bu ihtişamlı eserlerin hakikaten İstanbul’un alametifarikaları olabileceğini görürsünüz. Birbirlerine olmaları ise ayrı bir şanstır. İstanbul denince bu ihtişamlı eserlerin aklınıza gelmediğine eminim. Görsel olarak hatırlasanız bile adlarını bilmezsiniz. Çünkü bu bölge ve bu eserler medyada pek yer almaz ve halkın ziyaretine/ulaşımına da pek açık değillerdir. Beşiktaş-Kadıköy arasında vapurla ulaşım yapanlar bu güzel eserleri görme şansına sahiptirler. Bu eserlerin farkına varamadıysanız lütfen kendinizi bakar kör zannetmeyin, sizleri körleştiren değer bilmez zevksiz şehir yöneticileridir. Çünkü bu eserleri, önündeki Haydarpaşa Limanı devasa yük gemileri, vinçleri ve konteyner dağlarıyla gölgelemektedir. Haydarpaşa Limanı’nın ve yakınlarındaki Harem bölgesinin yarattığı göz kirliliği yüzünden bu muhteşem eserleri zor fark edersiniz.  


Hangi eserlerden mi bahsediyorum? Haydarpaşa Garı’ndan Üsküdar (Kız Kulesi) tarafına doğru sırasıyla; GATA Haydarpaşa Hastanesi, Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü ve Selimiye Kışlası binalarından bahsediyorum. Aşağıdaki resimlere bakın ve haksız mıyım, söyleyin.





Bu muhteşem eserlerin İstanbul’un değerleri arasında sayılabilmesi (İstanbul denince akla gelebilmesi) için öncelikle önündeki Haydarpaşa limanı başka bir yere taşınmalıdır. Yerine de asla AVM, konut veya modern bir bina dikilmemelidir. (Belediyenin/hükümetin böyle bir cinayet planı maalesef var) Haydarpaşa Limanı, bahsettiğim bu 3 bina, Harem bölgesi ve Haydarpaşa Garı’nı da içine alan devasa bir Haydarpaşa Projesi başlatılmalıdır.

Boğaz’a ve dolayısıyla İstanbul’a denizden gelenlerin karşılaştığı bu bölge birazdan detaylandıracağım gibi yapılandırılırsa İstanbul’a müthiş bir değer katılabilir.
·         Öncelikle bu bölgenin sınırları; güneydeki Haydarpaşa Garı’ndan ve tren yolundan başlamalıdır. Doğu sınırı Tıbbiye Caddesi olmalıdır. Batısında Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı olacaktır. Kuzeyinde Selimiye Kışlası ve arazisini içine alacak şekilde belirlenmelidir. Harem bölgesi ve İngiliz Mezarlığı da Haydarpaşa Projesi’nin içinde olmalıdır.
·         Önce bu bölgeden geçen yollar yer altına alınmalıdır. Hiçbir estetiği olmayan binalar (örneğin GATA’nın çevresindekiler) yıkılmalıdır. Tüm bölge parklaştırılmalıdır. Bu parkın içinde gösteriler ve konserler için açıkhava tiyatrosu, etkinlik alanları, sanat müzesi, İstanbul müzesi olmalıdır. Modern kafelerle duraklar yaratılmalıdır. İstanbullunun kültür sanat açlığını giderecek baş bölge olmalıdır. Yeşili bol olan bir alan olmalıdır. (Yeşilden bahsettiğim için bu yazıyı okuyan iktidar mensubu siyasetçiler haç görmüş vampir gibi büzüşmüştür. Beton kafalılar beter olsunlar.)
·         Elbette bölgeye şehir hatları vapurları, yolcu feribotları ve cruise gemileri yanaşabilmelidir. Ama sanayiye ve ticarete ait hiçbir yapı kondurulmamalıdır.
·         Yenilenen bölgenin halkın ziyaretine açılması sağlanmalı ve Selimiye Kışlası, MÜ Haydarpaşa Kampüsü ve GATA Hastanesi halkın kullanabileceği şekilde sahipliği ve iç dekorasyonu değiştirilmelidir.

Haydarpaşa bölgesi bahsettiğim gibi düzenlenirse İstanbullular ve İstanbul’a gelen turistler bu bölgeyi gezmek için can atacaklardır. (İçinde GEZİ geçen bir kelime sarf etmişken, Gezi Olaylarında binlerce günah işleyen hükümet için bu önerim onlarca sevap kazanmasını sağlayabilir. Günahlarını biraz olsun affettirmek, imajlarını biraz olsun düzeltmek istiyorlarsa önerime kulak verirler. Önerimdeki muhataplarımı akıl ve mantıkla kandırmayacağımı bildiğimden günah ve sevapla kandırayım dedim J)

Not: Bölgenin ve bahsettiğim 3 ihtişamlı binanın hali şu anda aşağıdaki gibidir.


Not: Belki de en doğrusu sınırlarını çizdiğim bu bölgeyi Marmara Üniversitesine vermek. Böylece bu üniversitemiz İstanbul’a dağılmış tüm kampüslerini bir araya toplayabilir. Ayrıca çok iyi değerlendireceklerine de eminim. Kim bilir, Marmara Üniversitesi mezunu olan sayın cumhurbaşkanımız belki de bu önerime kulak verir. Kör değil ya! Hem böylece ileride üniversitenin ortasından da yol geçirme fırsatı yakalar. Sever böyle şeyleri.

İstanbul hakkındaki diğer yazılarım:

1 Kasım 2014 Cumartesi

Karlılık Pazarlamanın Sorumluluğundadır

Pazarlama karmasında (4P’den) biri olan Price (Fiyat) nedense pazarlama müdürleri tarafından üstlenilmez. Zaten patronlar da “Price’ı hiç kimseye bırakmaz. İçine doğduğu gibi ürünlerine toptan ve perakende fiyatı verir. Belki biraz mali işlerden sorumlu finans yöneticisine, biraz da muhasebe yöneticisine danışır. Biraz daha bilinçli olanları ise maliyet muhasebesi uzmanı tutar ve onun görüşleri doğrultusunda fiyatlama yapar.

Fiyat, ürüne fiyat koymakla geçiştirilemeyecek bir konudur. Fiyatlama aracılara (toptancılara ve bayilere) yapılacak iskonto politikalarını ve tüketicilere yapılacak indirimleri/kampanyaları belirlemeyi de kapsar. Ama hedeflenen cirolara ulaşmak ve/veya eldeki ürünleri eritmek için bir zaman planına dayanarak devreye sokulan taktik olmanın da ötesinde bir öneme sahiptir fiyatlama. Fiyatlamanın sadece ürünün vadeli/taksitli veya nakit satış fiyatlarını belirlemek olduğunu düşünüyorsanız veya alım miktarına göre yapılacak indirimleri/iskontoları belirleme işi olduğunu düşünüyorsanız yanılırsınız.

Fiyat, doğrudan karlılıkla ilgilidir. Yapmak istediğiniz yıllık karla ilgilidir. O kara ulaşmak için üretmeniz gereken brüt karla ilgilidir. Brüt kar ise satış yaparak elde ettiğiniz cirodan satılan malın maliyetini düşünce elde edeceğiniz birikimdir. Brüt kardan da tüm diğer işletme ve genel giderlerinizi düşerek net kara ulaşırsınız. Yatırımlarınızı da net kardan finanse edersiniz.

Ne kadarlık brüt kar ve net kar üretmek istediğinizi belirlediğinizde markanızın konumlandırmasını ve şirket yönetiminizi de yeniden kurgulamak gerektiğinin farkına varırsınız. Hedefinizdeki brüt kara ve net karlılığa ulaşmak için markanızda ve şirketinizde yumuşak veya sert değişiklikler yapmanız gerekebilir. Kağıt üzerinde ve zihninizde yapacağınız simülasyonlarda hedeflediğiniz brüt ve net karlara ulaşabiliyorsanız, son simülasyonda yaptıklarınızı markanıza ve şirketinize taşımanız gerekir.

Bu da marka konumlandırmanızı, pazarlama karmanızı (4P*), şirket yapınızı yeniden yapılandırmak anlamına gelir. Markaya ve şirkete olan yatırımları da finanse edecek olan brüt kar ve net kar olacağı için sürdürülebilir büyüme de pazarlamanın sorunudur. Anlayacağınız pazarlama fena halde karlılıkla ilgilidir.

Sözün özü karlılığınızın ve sürdürülebilir büyümenizin sorumlusu da pazarlama departmanlarıdır. Belki de bu yüzden pazarlama karmasından biri olan Price (fiyat), aslında Profit (kar ) olarak değiştirilmelidir.  Pazarlama müdürleri ve marka yöneticileri Price/Profit’i sorumluluk alanlarına almalıdırlar. Şirketlerinin/markalarının yıllık bütçesini önce pazarlama hazırlamalıdır veya hazırlanan bütçe pazarlama departmanı tarafından gözden geçirilmelidir.

Siz sadece pazarlama müdürünüze yapmak istediğiniz brüt ve net karları söylemelisiniz. (Elbette verdiğiniz hedefler ulaşılabilir, gerçekçi ve zorlayıcı olmalıdır) Pazarlama müdürünüz de, o karlara ulaşmak için 4P’de, marka konumlandırmasında ve şirket yapısında neler yapılması gerektiğini planlamalı ve size önermelidir.

Not 1:Murat Bey n’aptınız, fiyatlamayı da, karlılığı da, sürdürülebilir büyümeyi de, yeniden yapılanmayı da pazarlama departmanına kilitlediniz” demeyin. Aynen öyle. 

Not 2: Pazarlama ile satış arasındaki farkı bilemediği için yukarıdaki yazım kendilerine anlamsız gelenler ve satış departmanına pazarlama departmanı diyenler lütfen şu yazımı okusunlar:  http://muratsaylan.blogspot.com.tr/2013/01/sats-m-pazarlama-m.html

Not 3: 4P’nin bence olması gereken açılımı: Product (arge/ürge), Price (karlılık), Place (bulunurluk), Promotion (tanıtım)


Not 4: Ben satışın Promotion altında ele alınamayacak kapsamda bir iş kolu olduğunu düşünüyorum. Zaten fiiliyatta da satış departmanları pazarlama departmanlarına bağlı değildir. (Eyy… kitaplardan satış/pazarlamayı öğrenmiş gurular,  lütfen hemen itiraz etmeden önce iki dakika düşünün. Düşünün de eski köye yeni adet getirebilelim.)