Kurumsallaşma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kurumsallaşma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Eylül 2016 Perşembe

İstatistiklerinize hakim misiniz?

 

Firmaların performanslarına dair istatistik tutmaları hayati derecede önemlidir. İstatistikler veridir. Veriden bilgiye ulaşırsınız. Bilgiden de iyileştirme fikirlerine ulaşırsınız. “Fikri var ama bilgisi yok” durumuna düşmemek için şirketinizin istatistiklerine hakim olmamız gerekir.

 

İnsan bildikleriyle düşünür ve karar verir. Şirketimizin tüm istatistiklerine hakimsek doğru düşünebilir ve isabetli karar verebiliriz. Modern işletme yönetiminin ve kurumsallaşmanın en önemli söylemi;  ölçmediğinizi yönetemezsiniz” şeklindedir. Burada ölçmekten kasıt istatistiklerdir. Hangi istatistikleri takip etmeniz gerektiğini bilir ve düzenli takip ederseniz, analizleriniz ve iyileştirme önerileriniz isabetli olur.

 

Pek çok firma; muhasebelerinin verdiği aylık satışları, alacakları, borçlarını, stoklarını gördükleri istatistiki tablolarla yetinir. Evet bunlar önemli istatistiki tablolardır ama yeterli değillerdir. Bir patron, genel müdür her ay en az 100 farklı istatistiki tablo ile şirketini takip etmelidir. Bu istatistiklerin bazılarını muhasebe hazırlayıp sunarken diğerlerini de diğer departmanlar hazırlayıp sunacaktır.

 

Şirketlerin çok çeşitli ve iyi istatistikler tutabilmesi ve raporlar alabilmesi için de ERP yazılımları icat edilmiştir. ERP programınıza çalışanlarınız verileri doğru sınıflayıp girerse her alanda istediğiniz istatistiği saniyeler içinde alabilirsiniz. ERP’niz yoksa veya var olanı eksik kullanıyorsanız, yine de sağlıklı istatistiklere ulaşabilirsiniz. Çünkü Excel var. Takip etmeniz, yani ölçmeniz gereken verilere karar verin ve çalışanlarınız bu verileri Excel tablolarına işlesin. Pek çok firma Excel üzerinden istatistiklerine bakmakta ve performanslarını yorumlamaktadır.

 

Not: Key Performans Indicator’ın kısaltması olan KPI raporları da istatistiktir. Yönetimin önemsediği istatistiklerdir. Bu yüzden  KPI’ı ben Kritik Performans İstatistikleri olarak çeviriyorum.

 

Bazı şirketler performanslarına dair tüm bölümlerinden ayrıntılı istatistikler (raporlar/sunumlar) almaktadır ama üstü yönetim bu istatistiklere gereken önemi vermemekte, hatta raporları incelememekte, bu raporları hazırlayanların sunumlarına katılmamaktadırlar. Böyle olunca da üst yönetim isabetli kararlar alamamakta, raporları hazırlayanlar da zamanla raporlarını savsaklamakta, geliştirmek yerine kötüleştirmektedirler. Böylece kurumsallaşmada ileriye gidileceğine, geriye gidilmektedir.

 

İşletmesine dair istatistiki raporlar hazırlamayan veya hazırlanmış raporlara gerektiği önemi vermeyen yöneticilere ve patronlara sahip şirketlerin zamanla verimsizleştiklerini, kurumsallıktan uzaklaştıklarını, zarar eden bir işletmeye dönüştüklerini, İK kalitesinin düştüğünü ve İK sirkülasyonun arttığını, ortaklarda huzursuzlukların ve anlaşmazlıkları baş gösterdiğini ve nihayetinde iflasa sürüklendiklerini görüyoruz.

 

Bu olumsuzlukları yaşamamak için firmalar tüm işletmelerinden ve departmanlarından (bunların yöneticilerinden) periyodik dönemlerde raporlar ve sunumlar istemeli, patronlar bu raporları ve sunumları çok iyi incelemelidir.

 

İşletmelerinize ve departmanlarınıza dair bu rapor ve sunumlar şirketinize dair farkındalığımızı artırmakla kalmayacak, bir gün yetkilerinizi devredeceğiniz çocuklarınızın şirketinize daha iyi adapte olmalarını ve sahip çıkmalarını sağlayacaktır.

 

Mikro işletmeler bakkal hesabı tutabilir, onlara az çeşitte istatistik yeterli olabilir, ama KOBİ’lerin daha çok istatistiki raporları, BOBİ’lerin de çok daha fazla istatistiki raporları olması gerekir. Sürdürülebilir büyüme için bu şarttır.


Yöneticiler ve patronlar başarılı olmak için analitik zekaya sahip olmalıdır. Analitik zekaya sahip insanlar verilere dayanarak konuşur, masaya dayanarak değil. Analitik düşünme; topladığınız ve organize ettiğiniz bilgileri değerlendirerek karmaşık sorunların üstesinden gelme yeteneğidir. Analitik düşünenler, genellikle yaratıcı çözümlere yol açan veri kümeleri arasındaki kalıpları tespit edebilir, bağlamı eyleme dönüştürebilirler.

 

Özetleyecek olursak şirketinizin ayrıntılı istatistikleri tutun, bunlardan anlamlı raporlar oluşturun. Bu sayede şirketinizi daha iyi yönetebilirsiniz, daha iyi büyütebilirsiniz. 


1 Mayıs 2013 Çarşamba

Mirasta paylaşılamayan bir marka davası daha


Nisan ayında, ünlü baklavacımız Güllüoğlu’nda marka sahipliği davası yaşandığını medyada çıkan haberlerde görmüşsünüzdür. Belki fark etmemişsinizdir ama pazarda birden fazla Güllüoğlu markası var. Çünkü ailenin tüm fertleri Güllüoğlu logosunu ve tabelasını kullanarak kendilerine dükkan açabilmekte ve kendi üretimi olan baklava ve tatlı çeşitlerini sunabilmekte. Bunlardan en ünlüleri Karaköy’deki tarihi Güllüoğlu ve Faruk Güllüoğlu’nun zinciri. Gaziantepli tatlıcı ustası Mustafa Güllüoğlu’nun başlattığı Güllüoğlu markası kardeşler arasındaki anlaşmazlık yüzünden ikiye ayrıldı denebilir. Aslında bu duruma çok rastlanıyor. Mesela ünlü şekerlemeci Koska’da da aynı durum var. Piyasada iki tane Koska markası var; biri Merter Gıda’ya, diğeri Mahir Gıda’ya ait. Her ikisinin başında da birbiriyle küs olan kardeşler bulunuyor. Her neyse, Güllüoğlu’nda yaşanan bu taze gelişme üzerine Marketing Türkiye yine görüşlerime başvurdu. Dergide yayınlanan cevaplarımı aşağıda bulabilirsiniz.

·         Soru: Güllüoğlu markasında son dönemde kardeşler arasında bir marka savaşı yaşanıyor. Basına “Güllüoğlu’nda kriz” olarak yansıyan bu gelişmelerle ilgili görüşleriniz nelerdir?
·         Cevap: Babadan kalan miras markayı paylaşamama durumu ülkemizde çok yaşanıyor maalesef. Evlatlar aralarında anlaşamayıp aynı markayı hem de aynı sektörde ayrı ayrı yaşatmaya devam ediyorlar. Yalnız burada markayı yaratan babadan kaynaklanan bir problem de var. Baba Mustafa Güllüoğlu çok güzel baklava yapıp sadece İstanbul Karaköy sınırları içinden geçen insanlara bu lezzeti tattırmak gibi bir romantik bir kararı var. Bir evlat ve bir marka dünyaya getirdikten sonra bunları dar bir çerçevede tutamazsınız. Halka mal olmak diye bir deyim var, bilirsiniz. Markalar da halka mal olur. Onlar isterse, siz istemeseniz bile markanızın ünü daha geniş bir coğrafyaya dağılır. Bu bilinirlikten ve talepten yararlanmamak da bir nevi israftır. Mustafa Bey’in kararına ve ricasına rağmen çocuklarının Güllüoğlu’nu önce ulusal sonra da dünya markası yapmaya çalışmasını gayet doğru bir çaba görüyorum.    
·         Soru: Yaşanan bu süreçte hangi tarafın stratejisini daha doğru buluyorsunuz? Ya da kimi haklı buluyorsunuz?
·         Cevap: Ben babayı haksız buluyorum. Güllüoğlu markasının yaygınlaşmasına izin vermeli ve bu markadan tüm ailenin nemalanmasını sağlamalıydı. Şimdi markayı ailenin tüm fertleri kullanabiliyor. İçlerinden en girişimci olan da zincirleşerek baskın hale geliyor. Tabii Güllüoğlu markasından sadece kendisinin nemalanması gerektiğini düşünen tarafı da, X Güllüoğlu markası yaratarak (by-pass çözmüyle) ilerleyen tarafı da haksız buluyorum. Tüm aile Türkiye’ye mal olmuş bir markayı hep beraber yaşatabilmek için bir araya gelebilmeleri gerekirdi.    
·         Soru: Yaşanan bu tip krizler böyle tarihi markaların imajına zarar veriyor mu?  Bu zararlar konusunda bizi bilgilendirebilir misiniz?
·         Cevap: Baklavamızı ve diğer tatlılarımızı dünyaya tanıtmaya en yakın aday olan Güllüoğlu’nun arkasındaki kahramanların kendi iç çekişmelerinden sıyrılarak bir dünya markası yaratmaları elbette kolay olmayacaktır. Açıkçası farklı farklı Güllüoğlu markaları görmeyi ben de sevmiyorum. Bu durum markaya ileride mutlaka zarar verecektir. Bu ihtilaf yüzünden Gaziantep’te üretilmiş gibi lezzetli olan Güllüoğlu tatlılarından uzak kalma ihtimali, beni ürkütüyor. Umarım akil bir insanın hakemliğinde sorunu çözerler. Tabi bunu çözebilmek için öncelikle babalarının (Mustafa Güllü’nün) “semt markası kalalım” isteğinin elenebileceğini  de göz önüne almaları gerekir.
·         Soru: Bu tür tarihi markalarda bu tip krizlerin nasıl önüne geçilebilir?
·         Cevap: Bu tip problemler aile anayasasıyla çözülebilir. Tabii aile anayasasını da markayı kuran baba hazırlamalı veya hazırlatmalı. Marka sahipleri hiç ölmeyecekmiş gibi veya evlatlarının arasında ihtilaf çıkmayacakmış gibi davranıyor. Marka yaratanlar markalarının geleceği için varislerden beklentilerini belirlemeli. Markayı nasıl yaşatmaları gerektiğini bir sisteme bağlamalılar. Kurumsallaşmak da çok önemli. Şirketlerinin ve markalarının parçalanmasını istemiyorsanız kurumsallaşmaya çok önem vermelisiniz.
·         Soru: Sizin eklemek istedikleriniz?
·         Cevap: Kırgınlıkları bir kenara itip tüm Güllüoğlu şubelerini birleştirmelerini ve Güllüoğlu markasını yönetecek bir aile meclisi ve profesyonellerden kurulu bir icra kurulu kurmalarını tavsiye ediyorum.


Markaların ve kurumların dağılmaması için önce kurumsallaşma çalışmaları başlatmak gerekiyor, ardından da aile anayasası hazırlamak. Aile anayasası ile ilgili yıllar önce yazdığım bir makaleyi burada sizlerle paylaşmanın yeridir. http://muratsaylan.blogspot.com/2008/09/aile-sirketlerine-nasihatler.html