15 Ocak 2013 Salı

Bu kadar marka danışmanı ne olacak ?



Türk iş dünyasının gündemine marka yönetimini 1995 yılında Güven Borça soktu desek yanılmış olmayız. Marka yönetimi konusunda danışmanlık vermeye başlayan ilk uzman da Güven Bey’dir, yanılmıyorsam. En azından bu alanda temel fikir ve teorilerin ülkemizde yeşermesini ve tartışılmasını sağlayan kendisidir. Onun ardından marka yönetimine ve pazarlamaya kafa yoran birçok genç marka danışmanlığına başladı. (Övünmek gibi olmasın ben de onlardan biriyim) Milenyum’a girerken internette “marka yönetimi” araştırması yaptığınızda karşınıza neredeyse sadece Güven Bey çıkardı. Şimdi sürüsüne bereket, epey bir marka danışmanımız var ve hepsi de birbirinden kalifiye. Marka yönetimi ve pazarlama alanında bu kadar genç uzman olması iyi de, iş dünyamız bu akıl küplerinden yeterince yararlanıyor mu, diye soracak olursanız, cevabım hayır. 

Firmaların profesyonel kadrolarındayken kendilerini geliştirip danışmanlığa başlayan ve onlarca sektördeki yüzlerce markaya hizmet vererek çok kıymetli tecrübeler edinen bu pazarlama uzmanlarından firma ve markalarımız yeterince faydalanamıyor. Bazı firmalar bu danışmanların varlığından haberdar değil, bazıları da onlardan nasıl faydalanabileceklerini bilmiyor.

Şirketlerimizin çoğunda gerçek manada pazarlama departmanları olmadığı bir gerçek. Satışçıdan devşirme pazarlama müdürü yerine pazarlama departmanlarında çalışmış, marka yönetimi alanında teori üreten, bilgi saçan, danışmanlık yapan bu kişilerin istihdam edilmesi firmalarımıza daha çok kazandıracaktır. Markalaşmak ve hatta dünya markası yaratmak isteyenlerin bu uzmanların yaratıcılığına ihtiyaçları olduğu da ayrı bir gerçek. Özellikle “headhunter”ların bu konuda firmalara yön vermesini bekliyorum. 

Bence firmalar yönetim kurullarında mutlaka bir marka danışmanı bulundurmalılar. Yönetim kurullarının gündemi genelde; büyümek, kurumsallaşmak, finans, karlılık ve yönetim üzerinedir. Bu konularda yaratıcı zekaya sahip, pazarlamadan ve iletişimden anlayan bir uzmanın bulunması çok faydalı olacaktır.

Firmalara bir önerim de pazarlama ve marka danışmanlarını davet ettikleri “pazarlama fikirleri kampı” yapmalarıdır. (Farklı tecrübelere sahip  5-6 tane pazarlama danışmanını bir hafta boyunca pazarlama departmanınızın üst düzey çalışanlarıyla bir otele kapatın. İlk gün danışmanlara firmanızı, sektörünüzü, pozisyonunuzu ve pazarlama problemlerinizi sunumlar eşliğinde anlatın. İkinci günü beyin fırtınasına ayırın, ekibiniz ve danışmanlar bol bol fikir jimnastiği yapsın. Sonraki 3 gün için danışmanları proje üretmeleri için yalnız bırakın.) Bu kamp sayesinde bahsettiğim danışmanların size hayat boyu yetecek pazarlama fikirleri, projeleri ve planları verdiklerini göreceksiniz.

Marka yönetimi ve pazarlama alanlarında iş tecrübesi edinmiş daha sonra da verdikleri danışmanlıklarla daha da uzmanlaşmış bu arkadaşlara reklam ajanslarımız da kancayı atmalı. http://muratsaylan.blogspot.com/2012/10/super-ajans.html linkinde bulunan yazımda da belirttiğim gibi bir markaya hizmet verecek takımın içinde artık marka yönetiminden ve pazarlamadan çok iyi anlayan münhasır bir stratejist mutlaka olmak zorunda. Böyle bir bakış olmadan reklam ajansının reklam verenine yeterli hizmeti veremeyeceğini düşünüyorum. Yani ajanslara bahsettiğim danışmanları istihdam etmelerini öneriyorum. İstihdam edemiyorlarsa, en azından reklam verenlerine sunacakları kreatif çalışmalar için pazarlama danışmanlarından “marketing check-up” hizmeti alabilirler. Yaratım sürecinde yapılan beyin fırtınalarına bu danışmanları “katalizör” olarak sokabilirler.

Aslında Havas Türkiye’nin başkanlığına marka yönetimi danışmanı ve stratejist olan Erol Batislam’ı getirmesi güzel bir örnek oldu. Bu istihdam sonrasında piyasadaki marka danışmanlarının firma ve ajanslarca istihdam edilmeye başlayacağını öngörüyorum. Ne dersiniz?   

1 Ocak 2013 Salı

Sanayi sitelerine acil müdahale


İşimiz gereği irili ufaklı birçok sanayi sitesini ziyaret ediyorum. Eğer bir müşteri adayımın yeri sanayi sitesindeyse az çok neyle karşılaşacağımın farkındayım. Öncelikle sanayi sitelerinin yollarının doğru planlanmadığı, dar olduğu ve park yeri olmadığı için problem yaşayacağımı biliyorum. Ayrıca sanayi sitesi içindeki yolların kurulduğu tarihten beri hiç bakım görmediği için felaket engebeli olduğunu da biliyorum. Nitekim bu öngörülerim beni hiç yanıltmadı.

(Hangi sanayi sitesine gitsem aracımın ya rot-balans ayarları ya da amortisörleri bozuluyor. İnanın abartmıyorum.)  

Her halde belediyelere ve siyasilere sanayi sitelerinden oy çıkmadığı için tüm sanayi sitelerinin yolları felaket. Bu bahsettiğim sanayi sitelerinin problemlerinden sadece biri. Oysaki Türk ekonomisinin kalbi Kobi’lerin üçte biri sanayi sitelerinde bulunuyor. Buralarda iş, üretim ve ticaret kolay olursa ülke ekonomisi daha da refaha erer.

Belediyeler sanayi sitelerinin problemlerine hiç eğilmiyor. Site altyapısındaki bozulmaları sitedeki firmalar çözsün istiyorlar.  Ama onların bunu çözemedikleri ortada.

Patronlar da çalışanlar da sanayi sitelerinin bakımsızlığından dertli. Umarım partiler önümüzdeki seçimlere girerken sanayi sitelerinin sorunlarına eğileceklerine dair vaatte bulunur ve program açıklarlar. Bu onlara önemli miktarda oy kazandıracaktır. Devlet ve iktidarlar altın yumurtlayan sanayi sitelerini böyle bakımsız bırakmamalıdır.