15 Ocak 2015 Perşembe

Fast Food’a bir şeyler oluyor.

Ev dışı yemek tüketiminin yaklaşık %50’si fast food restoranlarda gerçekleşiyor. (7-8 milyar dolarlık bir sektör) Pazar böyle büyük olunca arz da artıyor ve çeşitleniyor. Uluslararası markaların bağımlılık ve kilo yapan lezzetleri artık ezberlendi. İnsanlar eskisi kadar McDonalds, Burger King, KFC, Arby’s, Pizza Hot, Dominos Pizza düşkünü değil. Hızlı da tüketecek olsa, farklı lezzetler peşinde tüketiciler. Bilindik yerli lezzetlerden de gına geldi. AVM’lerdeki dönerciler, köfteciler, pideciler, lahmacuncular, kumpirciler, hızlı iskenderciler ve hızlı kebapçılar da eskisi kadar ilgi çekmiyor. Bunu fark eden girişimciler tüketicilere Çöp Şiş, Tantuni, Cağ Kebabı gibi yeni fast food tatlar sunmaya çalışıyor. Yada çok talep gören fast food ürünlerini farklı sunmaya çalışıyorlar. (Örneğin hamburgerde Buger House, Burger@, dönerde Kasap Döner)  Ama bunların hepsinde bir eksiklik var. Ya lezzet, ya sunum, ya ambiyans, ya öyküsü, ya cazibesi, ya da marka değeri düşük. Yine de alkışlamaya değer girişimler.

Karnını hızlıca ve ekonomik yoldan doyurmak isteyen kitlelere farklı bir fast food konsepti sunmak gerçekten zor bir iş. Hem farklı bir lezzet bulacaksınız, hem farklı bir sunumunuz olacak, hem farklı bir ambiyans oluşturacaksınız, hem iyi bir marka görsel kimliğiniz olacak. Üstelik marka konumlandırmanız da hemen kendini fark ettirecek.

Yeni yetme fast food’culardan biri bunu neredeyse başarmış. Geçenlerde Buyaka AVM’nin fast food katında rastladım ona. Amacım KFC’de hızlıca bir şeyler atıştırmaktı. Ama genç markanın adını görünce durdum. Gerçekten stopper bir adı vardı.  Logo da güzeldi, tabela da. Restoranın dışardan görünüşü de çok çekiciydi. Dekor, ürün resimleri, ürün adları hepsi çok acıktırıcıydı. Hemen ağzım sulandı ve yemek için içeri yöneldim.

Markanın arkasında meşhur aşçı Özgür Şef varmış. Özgür Şef farklı bir fast food markası yaratmak için “yememiş içmemiş” özgün bir fast food yemeği geliştirmiş. Belli ki görseli de güzel gözükecek bir yemek geliştirmek istemiş. Yemeğin fotoğrafları yıkılıyor. Hele menüdeki ürün isimleri bir harika. Bir menüyü seçtikten sonra ödemenizi yapıp masanıza geçiyorsunuz ve çok fazla beklemeden siparişleriniz geliyor. Yemeğiniz tabakta değil et satırında geliyor. Enteresan bir görünümü var. Farklı. Ürün önünüze geldiğinde önce gözünüz doyuyor zaten. (Yalnız lezzet konusunda biraz daha ilerlemesi gerekiyor. Akılda kalıcı ve tekrar istetici bir lezzet henüz ortada yok. Yanlış anlaşılmasın lezzeti kötü değil, ama yarattıkları beklentinin altında bir lezzet olduğu kesin. Bunu hızlıca çözerlerse acıkanlardan müthiş talep görürler ve girişimcilerden de müthiş franchising talebi alırlar. Tez zamanda global marka zinciri olma şansları büyük.)

Bu kadar teaser (meraklandırma) yeter. Bahsettiğim bu başarılı fast food markasının adı Baldır. (Güzel isim değil mi?) Merak edenler http://baldir18saat.com/ adresine tıklayıp Baldır’ı inceleyebilir. Geleceği olan bir fast food markası olduğunu düşünüyorum.

Sanırım tüketiciler bu tip yeni fast food markalarına şans vermeye dünden razı. Yeter ki onların beklentilerini karşılayan bir lezzet, sunum ve marka ortaya çıksın. Baldır gibi arayışlar devam etmeli.  


Not: Sunduğu bazı lezzetleri harika olan Bambi ürün gamını daraltsaydı, sunumunu ve ambiyansını doğru kurgulasaydı çok önemli ve yaygın bir fast food markası olabilirdi. Avrupa’da hamburgerciden daha çok dönerci var ama bizim bir tane yaygın dönerci markamız yok. Çünkü marka doğurmayı, marka beslemeyi ve marka yönetmeyi bilmiyoruz. Bilene de danışmıyoruz.  

1 Ocak 2015 Perşembe

Marka Yönetiminde Tutarlılık Abidesi: LC Waikiki

Marketing Türkiye sordu cevapladım. Sizinle de paylaşayım.

Soru: Sizce 2014 yılının en başarılı pazarlama stratejileri nelerdi?

Cevap: Bu yıl pazarlama alanında başarılı olduğunu düşündüğüm birden fazla marka var ama  marka yönetiminde yıllarıdır tutarlı davranan LC Waikiki’yi yılın en başarılı pazarlama stratejisi uygulayan markası olarak görüyor ve öneriyorum.

Marka ısrardan doğar. Pazarlama stratejisi dediğin bir belirlenir en az 10 yıl yürütülür. Her yıl illa yeni bir şey yapmak zorunda değilsiniz. Sıkı bir konumlandırma, doğru pazarlama karması, alışkanlık yaratacak bir sunum size uzun süre kazandırır. Pazarlama stratejinizde sık sık değişiklik yapmanız gerekmeyeceği için de ürettiğiniz karlar ile büyümeye ve marka iletişimine yatırım yaparsınız.

Marka yönetiminde “işe yarayan” konumlandırmanızı ısrarla ve istikrarlı olarak devam ettirmek çok önemli. Bir dostunuzun, bir danışmanınızın veya reklamcınızın tuzağına düşüp logosundan mağazasına kadar her şeyini baştan sona yenileyen ama ne için yenilediğini bilmeyen markalar cennetiyiz.

Bu yıl anlı şanlı mağazalar logolarını, sloganlarını, tabelalarını, mağazalarını ve bilumum markalama çağrışımlarını değiştirdiler. Hatta kel alaka hedef kitle ve konumlandırma seçenler bile oldu. Ne yaptığını, nereye varmak istediğini bilmeyen ve bu yüzden zırt pırt markasını oraya buraya çekenlerin yaptıklarının “pazarlama stratejisi” ile yakından uzaktan alakalı olmadığını düşünüyorum.

Bu tutarsızlıklar karşısında yıllar önce belirlediği pazarlama stratejisini halen devam ettiren LC Waikiki’yi kutlamak ve anlamak gerekiyor.  

Biraz para kazanan perakendecilerin premium veya lüks marka gibi davranma tuzağına düştüğü ülkemizde, halkın çoğunluğunu oluşturan C1 ve C2 segmentini hedefleyerek sürdürülebilir büyüme yakalayan LC Waikiki’yi tebrik ediyorum. Bu yıl da; mağaza dekorasyonlarını değiştirmediler, hedef kitlelerini değiştirmediler, logolarını değiştirmediler. Tek yaptıkları; konumlandırmalarına uygun ürünler ve iletişim üretmek.


Dedim ya; marka ısrardan doğar. Değişiklik olsun diye markalarına türlü türlü taklalar attıran yöneticilerin 3 milyar dolar ciroya ulaşan LC Waikiki’den çıkaracakları çok ders var.