PTT ülkemizin en eski devlet
markalarındandır. PTT’nin kökeni 1840’ta kurulan resmi Posta Kurumu’na dayanır.
Bu kurum kuruluşundan 15 yıl sonra telgraf, 69 yıl sonra da telefon hizmetini vermeye
başladığı için 1909 yılında PTT adını aldı. 1995 yılında telefon
(telekomünikasyon) bölümü Türk Telekom adıyla başka bir devlet kurumuna
dönüşmesine rağmen PTT’nin adından son T düşürülmedi. PTT’nin bundan sonraki
açılımı Posta ve Telgraf Teşkilatı olacaktı.
Posta ve telgrafın güncelliğini yitirmesi
üzerine PTT yeni alanlara girdi, ismiyle örtüşmeyen farklı farklı işlere el
attı. Şimdi ağırlıklı olarak kargo, bankacılık ve e-ticaret işleri yapmakta.
Bunun yanı sıra PTT noktalarından satabileceğine inandığı sigorta, kontör kart
ve benzeri alanlara da el atıyor. Medyaya verilen demeçlere bakılırsa karar
vericiler “bu pilav daha çok su kaldırır” diyerek PTT markasının içine başka
işlevler (ürün ve hizmetler) sokmaya devam edecekler.
Anladığım kadarıyla PTT yöneticileri (doğal
olarak devlet erkanı) PTT’yi (anlamsızca) büyük bir kurum olarak görmek
istemektedirler. Büyük bir ihtimalle bunun sebebi de ileride özelleştirirken
yüksek fiyattan satmak istemeleri olabilir. Eğer öyleyse bile marka yönetimi ve
marka mimarisi açısından yanlış strateji gütmektedirler. Çünkü “bu pilav o
kadar su kaldırmaz”. PTT’nin içini doldurdukça, marka değeri tam tersine
azalır.
PTT’nin şu anki hali markaya ve marka
değerine zarar vermektedir. Özelleştirmeye kalksalar sadece görünen
varlıklarının değerini alabilirler, görünmez varlıklarından olan markaları para
etmez. Bugün borsada işlem gören veya el değiştiren firmaların birçoğunun
değerinin içinde marka değeri %50’nin üzerindedir. Marka değeri görünen
varlıklarının üzerinde olan firmaların temel özelliği ise genelde bir alana (ürüne/hizmete)
odaklanmalarıdır.
(1995 yılında PTT’den mitoz bölünme ile
meydana gelen Türk Telekom 2005 yılında özelleştirilerek Lübnan’lı bir iş
adamına çoğunluk hisseleri 21 yıllığına satıldı. Uluslararası marka değerleme
şirketi Brand Finance’ın raporlarına göre son 4 yıldır Türkiye’nin en değerli
markası Türk Telekom’dur. 2014 raporunda marka değeri 2 miyar dolar olarak
tespit edilmiştir. PTT ise Brand Finance’ın yayınladığı En Değerli 100 Türk
Markası listesine yoktur.)
Marka yönetiminin en temel esası bir
markaya birden fazla görev (birbirinden farklı ürün ve hizmetler) yüklememeye
dayanır. Hele hele adınız bir veya birkaç ürünle ilgiliyse ve bu alanda güçlü
bir algılamaya (uzmanlığa) sahipseniz, markanızın içine katacağınız yeni
ürünler markanızı güçlendirmez, tam aksine zayıflatır. Farklı alanlara girmek
istiyorsanız yeni yaratacağınız markalarla girmeniz daha doğru olur.
Devlet erkânında ve bürokraside marka
yönetiminden anlayan (!) karar vericiler PTT markasının her türlü işi
kapsayabilecek kadar güçlü olduğunu düşünmekten vazgeçmelidirler.
Yalnız bana kulak asacaklarını pek
sanmıyorum. Onlara başka bir devlet kurumu çoktan gazı vermiş. Türk Patent
Enstitüsü 2012 yılında PTT markasını “Tanınmış Marka” statüsüne almış. Bu paye sonrasında
marka danışmanlarını kaale almaları zor. (Tanınmış Marka oldukları için
Türkiye’de kimse, hangi sektörde olursa olsun PTT adını kullanamaz, çünkü PTT
adı artık tüm sınıflarda sadece T.C. Posta ve Telgraf Teşkilatı AŞ’ye
tescillidir. Örneğin Pınar, Turgut ve Tülin adındaki üç kardeş bir hazır giyim
firması kursalar, firmalarına veya ürünlerine kendi adlarının baş harflerinden
oluşan PTT ismini veremezler. Kim giyim ürününe PTT adını verir ki demeyin, bu
ülke FBI, CIA adında hazır giyim markaları gördü)
PTT yıllardır birinci ligimize ana sponsor (PTT 1. Ligi) ve diğer tanıtım
faaliyetleriyle birlikte epey bir bilinirlik yatırımı yapıyor. Bu marka iletişimi
yatırımlarının satışa katkısı olabilir ama marka değerine hiçbir katkısı yok
bence. PTT; iş planını, faaliyet alanını, konumlandırmasını ve marka mimarisini
yenilemeden yapacağı marka iletişimi yatırımları boşa gidecektir.
Kuruluş olarak 164, marka olarak 105
yaşında olan, bir dönem hayatımızın önemli bir parçası olan, marka iletişimine
önemli kaynaklar ayıran PTT’nin marka değerinin günümüzde sıfıra yakın olduğunu
düşünmeme sebep olan bir sebep de; PTT’nin görünen yüzü olan perakende
noktalarının pejmürdeliği, çalışanlarının somurtkanlığıdır. Şu anda sokağa
çıkıp PTT’nin ne sunduğunu halka sorsanız doğru cevap alamayacağınız gibi köhnemiş
bir marka olarak tanımlayacaklarına eminim.
Neyse asıl konum PTT markasının isim bağlamındaki
kapsayıcılığıdır. Ben yetkililere marka ismi (dolayısıyla marka yönetimi ve
marka mimarisi) açısından 3 farklı öneri getiriyorum. Aşağıda bulabilirsiniz.
1.
PTT’nin
sadece posta ile ilgili bir marka olmasını, kurumun diğer işlevleri için ayrı markalar
yaratılmasını öneriyorum.
a.
PTT
markasının Posta Taşıma Teşkilatı
olarak yeniden isimlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Evet fiziki posta
ileti işinin oldukça düşük gelirli bir iş olduğunun farkındayım. Ama neden illa
PTT büyük bir kurum olsun ki? Devletin elindeki bir kurumun nostaljik bir marka
olarak faaliyetlerine devam etmesi neden yeterli olmasın ki? Kaldı ki; PTT
kendini posta ile sınırlarsa buna şehir içi kurye hizmetini de dahil
edebileceğini ve gelirlerini önemli ölçüde artırabileceğini düşünüyorum. (PTT’nin
bir kısaltma olduğunu ve bu kısaltmaların verilen hizmet ve ürünlerle ilgili
bir anlamı olması gerektiğini her halde 3 yaşındaki bir çocuk bile kabul eder.
Posta Taşıma Teşkilatı sadece postacılık yapsın, değil mi?)
b.
Fiziki
posta ileti işi taşımacılığın bir alt kolu olmasına rağmen PTT’nin şehirlerarası
ve veya uluslararası kargo ve veya nakliye işine girmesini önermiyorum. Çünkü
bu alan da farklı uzmanlık gerektiriyor. Girecekse bile bunun için ayrı marka
yaratması gerektiğini düşünüyorum.
c.
Şu
anda yapmakta olduğu Banka, E-Ticaret, Sigorta gibi işler için yeni markalar
yaratmaları gerektiğini söylüyorum. Bunların PTT adı altında yapılmasını doğru
bulmuyorum.
2.
PTT
markasını oluşturan işlevlerin kurumdan kopması (Türk Telekom) veya önemini
kaybetmesi (posta ve telgraf) sonrasında zorunlu olarak isimle örtüşmeyen başka
faaliyetlere girişildiğinde, posta işi PTT markasına bırakılabilir ve yeni
faaliyetler için PTT’ye kardeş olacak bir marka yaratılabilirdi. Kardeş oldukları
anlaşılsın diye de harflerine hiçbir özel anlam yüklenemeyecek olan Petete ismi kullanılabilirdi.
3.
Yukarıdaki
iki önerime de kulak verilmeyeceğini kuvvetle hissediyorum. Bu durumda PTT adı
kalsın ama bari açılımını değiştirin ve bugünkü marka vaadine/konumlandırmasına
uygun hale getirin. Örneğin; “Pazarlama
ve Tedarik Teşkilatı” olabilir. Veya “Paylaşım, Tedarik, Tasarruf”. Ne
dersiniz?
Bir omuz atın da PTT’ye hep birlikte
öneriler getirelim. Ne de olsa devlet malı. Daha iyi olması için vergi vermemiz
yetmez, fikir de verelim.
Not: Babam uzun yıllar
PTT’de çalıştı ama 1996 yılında Türk Telekom’dan emekli oldu. PTT’nin telefon
(telekomünikasyon) bölümünün bir alt birimi olan Data Transmisyon’da amir olan
babam, çalışma arkadaşlarıyla Türkiye’nin internet alt yapısını kuran
kahramanlardandır. Tam, yıllarını adadığı PTT’den emekli olacaktı ki, biriminin
bağlı olduğu bölüm PTT’den ayrılarak Türk Telekom oldu. O zamanlar bu duruma
çok kızmıştı ama her iki markanın şimdiki marka değerlerini ve bilinirliğini
karşılaştırınca Türk Telekom’dan emekli olmanın pek de fena olmadığını
söylüyor. Türk Telekom’dan emekli olduğunu söylediğinde aldığı tepkilerin, PTT’den
emekli olduğunu söylediğinde aldığı tepkilerden daha olumlu olduğunu söyler. Yine
de kendisini ara sıra PTT’den emekli olarak tanıtır. Ne de olsa eski toprak J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder